Kurbağa Senfonisi

Kurbağa Senfonisi, Anı

Kurbağa Senfonisi

Bugün pazar. Erken kalkılmaması gereken bir gün aslında. Haftanın altı günü çalışan biri için sanırım erken kalkmak kaçınılmaz bir durum. Sabahın serinliğini özlüyorum insan. Pencereyi açıp yeni serpilmiş gün ışıklarını toplamak geçiyor içinden . Taze havayı ciğerlerinde hissetmek. 
Bir kanal var hemen oturduğum evin önünde sonbaharda kanal su ile dolmaya başlıyor. Su ile birlikte bir hayat başlıyor. Sucul biyolojik rezerv kendini hemen gösteriyor. Oysaki düne kadar kupkuru bir yer olan kanalda hayat yeniden başlıyor. Önce planktonlar beliriyor. Sonra su bitkileri ortaya çıkıyor. Ardından algler yeşil bir renk veriyor suya yoğunlaştıklarını haber verircesine. Ardından nereden geldiğini bilmediğimiz kurbağaların sesleri geliyor. Giderek artıyor sonra ya aile genişliyor ya da göç artıyor.
Bugün sabaha gözlerimi açıp sesleri dinlediğimde kurbağa sesleri diğer bütün sesleri bastırıyordu. Arada kuş sesleri gelse de kurbağalar durmadan farklı ritimlerde sesler ile birbirleri ile yarış edercesine bağırıyorlardı. Bazen sesleri kaybolsa da bir süre sonra yeniden başlıyordu. Vıraklama sesinin kaç çeşidi olur ki diye düşünebilir insan. Dikkatli dinleyince bunun çok fazla olduğunu fark ediyor. Dillerini anlamasam da sanırım birbirleri ile bu şekilde anlaşıyorlar. 
Sonra çocukluğuma götürdü bu ses beni. Eskiden çok eskilerden köyümüzün ortasından bir dere akardı sürekli hiç durmadan. O zamanlar bunca su nere akıyor böyle diye geçirirdim aklımdan. Lakin göl, deniz ve okyanusları bilmediğimden yada onlarla henüz karşılaşmadığımdan olsa gerek bu soru cevapsız kalırdı. Su döngüsünden haberimin olması beklenemez tabiki de. 
Derken yaz gelir derenin coşkun suları sakinleşirdi. Sonra kurbağalar üşüşürdü su birikintilerine. Durmak bilmeden bağırıp çağırırlardı. Bin feryat, bin bir çığlık yayılırdı etrafa. O zamanlar sadece rahatsızlık veren bir sesti bu benim için. Durmadan boş boş bağırdıklarını düşünürdüm. Ta ki geçen pazar gününe kadar. 
Geçen pazar çocukluğumdaki o çığlıklar yine odamdan içeri girdiler. Önce kulaklarımı tırmalayıp durdular. Bir süre dinledim. Eskilere gittim. Nedense eskilerden aşina olduğum bu sesi yeniden duymak hoşuma gitmişti. Öylece kaldım. Dinledim. Onları anlamaya çalıştım. O zaman karar vermiştim. Kurbağa senfonisini yazmaya. Şimdi bana eşlik ediyorlar bu pazar gününde bu yazıya. Bilmiyorlar. Onları anlatıyorum. Onlar yine kendi halinde bağırıp çağırıyorlar. Belki de birbirlerine kur yapıyorlar. Çünkü iki farklı ritim algılıyor kulaklarım. Ses tonları ve şiddetindeki değişimler de bu tezimi doğrular nitelikte. Üreme iç güdüsü ile bir senfoni oluşturduklarını bilmiyorlar belki de. Lakin sebebi her ne olursa olsun. Anlamak isteyene ve anlayana çok şey anlatıyorlar yine de. Neslin devamı insan, hayvan bitki ne olursa olsun en öncelikli nihayetinde. Ağaçlar o güzel çiçekleri bu iç güdü ile vermiyorlar mı? Çiçek olmayınca meyve olmuyor. Belki kurbağalar da çiçek açıyor bu senfoni ile.

Hasan KARATAŞ
19 Nisan 2020

Tepkiniz Nedir?

like
0
dislike
0
love
0
funny
0
angry
0
sad
0
wow
0