Herkesin Severek Okuyabileceği Kitaplar 3

Tavsiye Kitaplar Listesi - 3

Herkesin Severek Okuyabileceği Kitaplar 3

21.Senden Önce Ben

senden

Birbirlerine aşktan başka verecek hiçbir şeyleri yoktu...
Yaşamın ince detayları Lou'dan sorulur. Otobüs durağıyla ev arasında kaç adım var? Çalıştığı kafeye gelip gidenler nasıl bir hayat yaşıyor? Parlak yeşil elbisenin altına ne renk külotlu çorap giyilir? Onda bu soruların hepsinin cevabı var. Kolayca mutlu olabildiği küçücük dünyasında bilmediği tek şey hayatın çok daha karmaşık soru ve cevaplarla dolu olduğu...
Geçirdiği motosiklet kazasıyla hayatı altüst olan Will uzun süredir karmaşık sorularla meşgul. Bu hayatta diğer insanları mutlu eden küçük şeyler ona biraz olsun keyif vermiyor. Çevresindeki tüm renkler birden griye dönmüş ve böyle bir umutsuzluk içindeyken yapabileceği tek şeyin hayatını sonlandırmak olduğunu düşünüyor.
Peki, asık suratlı, aksi ve geçimsiz Will, Lou'nun rengârenk yaşamıyla karşılaşırsa neler olur?
Mucizelere inanmıyorsanız durup bir kez daha düşünün...

"Sakin Son Bölümleri Otobüste Giderken Okumayin. Ağlamamak için kendinizi tutmaya çalışırken bir enkaza dönüşebilirsiniz."
Tracy Williams

"Bu kitabı okuyunca duygudan duyguya koşacağınız bir lunaparka girmiş gibi oluyorsunuz. Okurken dünyayı ve zamanı durdurmak isteyeceksiniz."
Dooster

"Arkadaşların elden ele dolaştıracağı bir roman olacak. Moyes karizmatik, gerçekçi ve çarpıcı karakterler yaratmayı çok iyi biliyor."
The Independent

"Sizi bu kadar içine çekecek başka bir kitap bulmanız çok zor. Yıllardır okuduğum en güzel kitap."
Gill B.

"Bu hikâyeyi kitap bittikten çok uzun bir süre sonra bile hatırlayacak, her daim yanınızda taşımak isteyeceksiniz."
Romantic Book Lover

   

22.Amok Koşucusu

amok

Amok Koşucusu doktor olarak yardıma ihtiyaç duyan bir insana el uzatmanın vicdani yükümlülüğüyle kendi karmaşık duyguları arasında sıkışıp kalan bir adamın hikâyesidir. Hollanda Doğu Hint Adaları'nda görev yapan bir doktor, dara düşüp kendisine başvuran çok zengin bir kadının "yardım" talebini geri çevirir. Zira kadının mağrur ve hesapçı tavrı karşısında büyük bir öfkeye kapılmış, gururuna yenik düşmüştür. Ancak söz konusu olan insan hayatıdır. Kısa süre içinde pişmanlığın pençesine düşer. Kadına yardım etmeyi saplantı haline getiren doktor, Malezya halkında rastlanan bir nevi öldürücü delilik olan hummanın, amokun etkisi altına girer.

   

23.Ermiş

ermiş

"İnsan için tüm amaçlarını susuzluktan çatlamış dudaklara ve tüm yaşamı bir çeşmeye dönüştüren bir armağandan daha büyüğü yoktur kuşkusuz. Benim şerefim ve ödülüm işte bu armağanda yatıyor. Ne zaman içmek için çeşmeye gelsem, diri suyun kendisini susamış bulmamda..." Yıllar boyu kendisine yurt olan kentten ayrılırken, Ermiş'ten geride bıraktığı halka hitap etmesi istenir. Kent halkı ona aşk, evlilik, suç, ölüm, güzellik ve daha pek çok konuda sorular yöneltir. Aldıkları karşılık, hoşgörü ve sevginin biçimlendirdiği bir insan yaşamı üzerine hazine değerindeki öğütlerdir. Haklıyla haksızın, suçluyla suçsuzun, dimdik ayakta duranla düşmüşün aslında aynı insan olduğu bir yaşamdır bu...

Size bir de denildi ki hayat karanlıktır diye ve sizler

bezginliğinizde tekrar edegeldiniz, bir bezgin tarafından ne söylenmişse.

Ve ben derim ki hayat, sahiden karanlık, insiyak olduğu zaman başka.

Ve her insiyak kördür, bilgi olduğu zaman başka.

Ve her bilgi beyhudedir, çalışma olduğu zaman başka.

Ve her çalışma nafiledir, aşk olduğu zaman başka.

Ve her ne zaman aşkla çalışırsanız kendinizi

kendinize raptedersiniz ve ötekine ve Allah'a.

   

24.OD 

od

İskender Pala, Od adlı romanında yüzyıllardır gönüllerdeki yerini koruyan Yunus Emre’yi başkahraman olarak okuyucuya sunuyor.  Eserde, ilahi aşkı en yalın haliyle dile getirerek kalpleri fetheden Yunus Emre’nin hayatı kurguyla harmanlanıyor. Hayatından belli başlı kesitleri kendi ağzından anlatan Yunus Emre, okuyucunun gönlündeki “od”u yüzyıllar sonra tekrar alevlendiriyor.

Divan edebiyatı alanında uzman olan İskender Pala, ortaya koyduğu her eserde olduğu gibi bu eserde de başarısını sürdürüyor. Yalın ve akıcı dili ile keyifli bir okuma sunarken, tasavvuf izleri taşıyan üslubuyla naif bir anlatım sağlıyor. Bununla birlikte sahip olduğu bilgi birikimini de kurgunun arasına serpiştirerek eseri daha da ilgi çekici hale getiriyor.

Yunus Emre, 13’üncü yüzyılın son çeyreğindeki zorlu koşullar içerisinde parlamış bir değer olarak karşımıza çıkıyor. Hayatı hakkında az sayıda bilgiye sahip olunsa da Türk halk edebiyatına etkisi ve tasavvuftaki yeri yüzyıllardır önemini korumaya devam ediyor. Kendine has üslubuyla icra ettiği eserleri, döneminin tekke şiiri geleneğine yeni bir soluk getiriyor. Yunus Emre’nin yolu, Hacı Bektaşi Veli ile de kesişiyor. Fakat asıl manevi yolculuğuna Tapduk Emre Dergahı’na katılmasıyla çıkıyor.

Od, Yunus Emre’nin acıyla çıktığı yoldaki arayışları ve içsel yolculuğunu aktarıyor. Yunus önce Moğol baskını sırasında çok sevdiği Sitare’yi kaybediyor, ardından oğlu esir düşüyor. Yüreğindeki acıyla çaresiz kalan Yunus, ilahi ve ebedi aşkın peşinde bir arayış içerisine giriyor. Bu arayış içerisinde yolunun Hacı Bektaş-i Veli ve Tapduk Emre’yle kesişmesinin ardından nefsiyle mücadelesi başlıyor.

   

25.Mutluluk

mutluluk

Meryem: Van Gölü kıyısındaki bir kasabada, Allah'ın kendisini sevmesinden başka bir şey beklemeyen 17 yaşında bir kız.

Prof. Dr. İrfan Kurudal: İstanbullu tanınmış bir aydın. Hayattan hiçbir beklentisi kalmamış. Sahip olduğu her şeyi geride bırakarak, teknesiyle amaçsız bir Ege yolculuğuna çıkıyor.

Cemal: Gabar Dağları'nda PKK peşinde koşmuş bir komando. Askerliğini bitirip eve döndüğünde ömrünün en zor göreviyle karşı karşıya kalıyor: Ailenin yüzkarası amca kızını töre gereği öldürmesi gerekiyor.

Her biri mutluluğu arayan Meryem İrfan ve Cemal kendilerinin birbirlerinin ve ülkenin ruhunun derinlerine doğru çalkantılı bir yolculuğa çıkıyorlar. Peki onları neler bekliyor 

Mutlulukkitabı üç ana karakter etrafında şekil alıyor. Van’da tarikat şeyhi amcası tarafından tecavüze uğrayıp töre cinayetine kurban verilmek üzere olan genç kadın Meryem, Gabar dağlarında komandoluk yapan ve Meryem’i öldürme görevi verilen amcaoğlu Cemal ve aynı rutin etrafında dönmekten sıkılmış, hayatı sorgulayan İstanbullu aydın Prof. Dr. İrfan Kurudal bir noktada buluşuyor. Türkiye’nin doğusundan batısına farklı statüye ve kültürel geçmişe sahip olan bu kişilerin yollarının kesişmesiyle psikolojik çözümlemeler açığa çıkıyor. Kahramanlar gelenekler, toplum baskısı, şiddet ve aşk girdabında seyahate çıkıyor. Farklılıkların birleştiği noktaları işaret ediyor, birlikteliği ve insanlığı vurguluyor.

   

26.Anayurt Oteli

ana

Bir oteli yönetmekle bir kurumu, geniş bir işletmeyi, bir ülkeyi yönetmek aynı şeydi aslında. İnsan kendini, olanaklarını tanımaya, gerçek sorumluluğun ne olduğunu anlamaya başlayınca bocalıyordu, dayanamıyordu. Ülkeleri yönetenler iyi ki bilmiyorlardı bunu; yoksa bir otel yöneticisinin yapabileceğinden çok daha büyük hasarlar yaparlardı yeryüzünde. Defteri kapadı. Ne gereği vardı artık bunları yazmanın ya da birkaç satır yazıp bırakmanın?

Çağdaş edebiyatımızın en ünlü kişilerinden Zebercet, yaşamını günlük yaşamın gerektirdiği en basit işlevlere odaklamış biri. Görünüşüyle son derece gerçek, basit ve sıradan. Ama içimizde bıraktığı etki öyle mi? Yusuf Atılgan’ın unutulmaz romanı Anayurt Oteli, bir memleket portresi, bir mizaç izahı. Yayımlandığı ilk günden bu yana başucumuzda. Okura düşen de onu daha yakından tanımak. 

   

27.Nar Ağacı

nar

Nazan Bekiroğlu'ndan Trabzon-Tebriz-Tiflis-Batum-İstanbul hattında geçen muhteşem bir roman.

Balkan Savaşı döneminde başlayıp I. Dünya Savaşı'na uzanan bir öykü...

Trabzon'dan ve Tebriz'den doğup birbirlerine doğru yol alan iki hayat; önce deli akan sonra durgunlaşan iki ırmak... Aslında çok ırmak... Tebriz'in en büyük, en asil halı tüccarının deli fişek oğlu Settarhan ve Trabzonlu inci tanesi Zehra...
Ateşin bakışlı ateşin duruşlu; ırmağını kendi bildiğince alev ateş akıtmayı seçen bir genç kız Azam. Adı ne aşk ne de dostluk olan bir duyguyla Settarhan'ın ırmağına dolanan Batumlu kitapçı Sophia. Acıyla yoğrulan, yoğruldukça durulaşan, kendi varlıklarını sevdiklerinin varlığında eriten Büyükhanım ve Hacıbey...
Ve hep kendi içine doğru akan, kendi ırmağını gencecik yaşta milleti için kurutan, Trabzon'un "kırık kafiyesi" İsmail, ah İsmail...

İki büyük savaşın savurup yeniden şekillendirdiği hayatlar, muhaceret, mücadele, kader, farklı inançların aktığı ortak zemin, üç ülke ve üç sevda Nazan Bekiroğlu'nun mürekkebi aşk olan kaleminde buluştu. "Nar Ağacı" hayal kadar zengin, roman kadar güzel, tarih kadar gerçek bir hikâye… İncelikle işlenmiş karakterleri, son derece zengin detayları ve dönemi anlatmadaki maharetiyle okuyanı çarpacak ve yıllarca unutulmayacak bir kitap...

   

28.Babil'de Ölüm İstanbul'da Aşk

babil

Gök kubbenin altında insanın ruhunu soyan kötülükler ve giyindiren aşklar adına…Doğu ak ejder yılında başladı yirmi üç bin yıllık gizem…Uzayın sonsuzluğuna açılan kapıyı keşfe çıkmış bilge rahipler, uğruna topluca can verdikleri bir sırrın, binlerce yıl sonra, bir şair tarafından aşkın derin katmanlarına saklanarak korunacağını bilselerdi…Siruş başlıklı murassa hançerin kabzasına parmak izlerini bırakanlar, daha avuçlarının sıcaklığı gitmeden hançer kınında kan biriktiğini bilselerdi…Bağdat, İstanbul, Roma, Paris ve diğerleri; kıyılarına vuran yeni aşkın, bütün eski tarihlerini dolduracak yoğunlukta olduğunu bilselerdi…

Bilgeler, katiller, asiller ve sevgililer; ellerinde tuttukları kitabın alev almaya hazır bir aşk külçesine dönüşmek üzere olduğunu bilselerdi…Şair, ipeksi dizeleri arasına hayaller gibi sakladığı şifrelerin hoyrat ellerde ihtirasla parçalandığını, sonsuzluk şarabına kadeh yaptığı gelincik yapraklarının kinle dağıtıldığını bilseydi… Ve şimdi kim bilebilir neler olacağını, Babil uyandığı zaman?!..

 

  

Tepkiniz Nedir?

like
1
dislike
0
love
0
funny
0
angry
0
sad
0
wow
0